Sayfalar

13 Eylül 2012 Perşembe

İskoçya günlerimiz III - Loch Ness ve Glasgow

   

Loch Ness gölünde gezinti

 

High Land Loch Ness yolu mola

26 Ağustos: 3 günlük Edinburgh Pass gezi maratonundan sonra hazır alışmışken gezmeye Loch Ness için yollardayız. Sabah 8'de Royal Mile üzerinden otobüslere biniyoruz. Bizim turumuz High Land Explorer. Allah'tan bizim turun otobüsleri büyüktü. Program 4 saat yol, 2 saat gezi, 4 saat geri dönüş. Vivien niye Loch Ness, Loch Lomond'a gidin orası daha yakın ve de güzel demişti. Ona Loch Ness canavarı ile ilk kez 7-8 yaşında Bilinmeyen Ansiklopedisinde tanıştığımı, bu gölde canavara bakmamın bir çocukluk hayali olduğunu söyledim. Vivien, bir çocukluk hayalin gerçek oluyor öyleyse dedi. Düşününce evet aslında.. Bu düşüncelerle yola çıktım. Bugün hava güneşli...Yol boyunca manzaradan gözümüzü alamıyoruz. Her yer yeşil, ova, bayır, her manzarayı beynimize hapsetmek istiyoruz. Hafta sonu dağa kampa gelenler çok oluyormuş. Yürüyüşte keza öyle. Rehberimiz ise neredeyse hiç ara vermeden konuşuyor ama eğlenceli şeyler anlatıyor. 2 saat sonra ilk molamızı veriyoruz. Gayda müzik bizi karşılıyor. Bol bol fotoğraf çekip yola devam ediyoruz. Loch Ness kasabası gerçekten çok şirin. Önce sandviçlerimizden oluşan öğlen yemeğimizi yiyoruz. Sonrasında ise gölde 1 saatlik tekne turu yapıyoruz. Göl güzel ayrıca canavarın resmini çekebilene 1.000.000 $ veriyorlar. Elimizde kamera, gözümüzü dört açıyoruz. Ancak canavarın kabul günü değilmiş:) Saat 4 gibi tekne turu bitiyor. Geri dönüş yolculuğu başlıyor. Günümüz çok güzel geçtiği için yol gözümüze gelmiyor. Bir yeri daha fethettik. Mutluyuz.

Tanıştırayım Loch Ness Canavarı - Van gölü canavarının rakibi
Akşam 8 gibi Edinburgh Merkeze dönüyoruz. Bu akşam Irish Pub'a gitmeye karar veriyoruz. Grassmarket'in Royal Mile ile birleştiği yerde. Girişi küçük ama içerisi oldukça ferah ve sosyalleşmek için çok uygun:) Ayrıca canlı müzikte yapıyorlar. Çok beğendik.


Glasgow Katedral
27 Ağustos: Uzun bir aradan sonra ilk kez evden 10 gibi çıkabiliyoruz. Glasgow için Edinburgh Bus station'dan 15 dakika da bir otobüs var. O nedenle ağırdan alıyoruz ev sahibi ile vakit geçiriyoruz kahvaltıda. Glasgow otobüsüne binince yanımdaki ile koyu bir muhabbete başlıyorum. Yabancı olmak güzel bir duygu, herkesle hemen muhabbete girişip her şeyi sorabiliyorsunuz. İskoçya havasını ise çözdüm. Bir gün güneş bir gün yağmur, gerçi Nadia, bir gün yağmur, bir gün güneş, bir gün rüzgar diye sıraladı. Normalde rüzgarı bol olurmuş ama bizde yağmur sık yağdı. Ancak Glasgow sürekli yağmurluymuş. Glasgow'a varır varmaz Edinburgh'u özlüyoruz. Glasgow'da Kelvingrove Art Museum, Glasgow Katedral ve Fossil Grove programımızda vardı ama yağmur altında Buchanan caddesinde alışveriş fikri daha cazip geldi. Katedrale gittiğimizde kapanmıştı, Fossil Grove de öyle. Akşam tekrar Samantha ile buluşmak üzere Edinburgh'a acele geri döndük. Samantha ile İstanbulda yaz başında tramvayda karşılaşmıştık. O zaman Edinburgh'a bu yaz giderim belki diye konuşmuştuk hatta o bana bir kaç öneri bile yapmıştı. Bu akşam onunla buluşacağız Hayat ne enteresan İstanbul neresi Edinburgh neresi...  

Bahar-Samantha-Ben Irish Pub


Sekiz gibi Samantha ile buluşuyoruz. Fringe kapsamında sokak etkinlikleri sürüyor. Sokaklarda gösteri var. Bu akşam gayda çalıyorlar. Bu Gayda'nın insanın içine işleyen bir yanı var ayrıca etekli erkeklerle birlikte çok hoş bir manzara oluşturuyorlar. Samantha bizi The Elephant house cafeye götürdü. Harry Potter yazarı gelip hikayeyi burada yazmış halen de gelmeye devam ediyormuş. Meraklılarına duyurulur. Geceyi Irish Pub'da kapatıyoruz. Artık number one mekanımız:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder