Harrogate gidiyorum. 13
Ağustos 2021
Hayat sizi bir yere
davet ediyorsa vereceği hediyeler vardır.
Edinburgh gezimizde
bize katılan sevgili Tanya Londra'ya taşınacağımı duyunca o
zaman düğünüme davetlisin demişti. Önce Temmuz ayında olacak
dedi sonra Covid kısıtlamalarından dolayı Ağustos ayına kaldı
bu kez de düğün için ancak Cuma gününe yer bulunca bana da 3
günlük Harrogate gezisi için fırsat çıktı.
Ulaşım: Londra'dan
Harrogate'e otobüs ve tren var, tren biletini 10 Temmuzda
Trainline'dan aldım. Gidiş dönüş 55 Pounda mal oldu, son
dakikaya kalırsa biletler oldukça pahalanıyor, o yüzden bileti
önceden almak her zaman için avantajlı oluyor. Harrogate'e direkt
tren olmadığı için giderken Leeds aktarmalı, dönerken York
aktarmalı almışım bileti. Umarım zamanında aktarma yapabilirim.
Giyim: Bu benim ilk ingiliz düğünüm olduğu için giysi konusunda çok kararsız kaldım. İngiliz düğünlerinde sadece gelin beyaz giyiyormuş, davetliler beyaz haricinde renk seçebilirlermiş. Londra'ya bir valizle geldiğim için yanımda sadece bir adet gece kıyafeti vardı ve ayakkabım yoktu. Son haftalarda başta Txmax olmak üzere, Primark, Westfield ve Wembley'de gezmediğim dükkan kalmadı. Londra'da her bütçeye göre gece kıyafeti var, İngiliz kadınlarının giyim zevkini beğeniyorum. Güzel bir elbise ve şapkayla piknikte bile zarif olmayı başarıyorlar, kendileri giyindikleri gibi kızlarını da çok güzel giyindiriyorlar.
13 Ağustos Cuma. Trenim Londra King Cross istasyonundan kalkıyor, her yere geç kalma huyum olduğundan ve bundan dolayı artık kendim bile mutsuz olduğumdan bu kez erkenden istasyona varıyorum. 2 saatlik güzel bir yolculuktan sonra Harrogate trenine geçiyorum. Oldukça kolaymış.
Harrogate tren istasyonuna varınca başka bir dünyaya vardığımı hissediyorum. Kim tren istasyonunu çiçeklerle bezer ki? Harrogate hakkında şu ana kadar duyduklarım güzel, yeşilliklerle dolu ve varlıklı insanların yaşadığı bir yer olduğu. Tanya'nın babası istasyondan beni almaya gelecek. İstasyondan indiğim gibi sıcak bir karşılama beni bekliyor, araçla alınıp düğün evine geliyoruz. 3 katlı merkezi yerde çok güzel bir evde düğün telaşında bir grup güzel kadınla karşılaşıyorum. Hemen gelin makyajına dahil oluyorum. En son ne zaman yüzüme makyaj yaptırdım hatırlamıyorum o kadar iyi geldi ki karantina, covid, maske derken hayatın güzelliklerini unutmuşuz.
Saat 3 gibi nikahın, düğün yemeğinin ve dansın yapılacağı Ripley Castle'e geçiyoruz. Şato 1650li yıllarda yapılmış, görkemli bir yeşilliğin ortasında geyiklerin dolandığı mini bir akarsunun önünden geçtiği rüya gibi yerde. Gözümün alabildiğince yeşil, her şeyi kameraya almak istiyorum ama gözümün gördüğüyle kameraya sığan kesinlikle aynı değil! O güzellik kameraya sığmıyor.
Tanya ingiliz düğünün sırası olduğunu, ortadan dalmanın mümkün olmadığını anlatmıştı. Önce nikah, sonra kokteyl, sonra yemek, sonra konuşmalar, sonra akşam davetlilerinin varması ve nihayet dans. Uzun bir gün olacak!
|
Ripley Castle bahcesi
|
|
Nikahın kıyıldığı kütüphane |
|
Düğün Pastası
|
|
Ripley Castle Salonu |
Saat 3:15 gibi Şato'nun kütüphanesinde sandalyelerimizi alıyoruz, duvarda resimler ve eski kitaplar Jane Austen romanlarındaki gibi bir ortamda sanki bir film sahnesinde yer alıyoruz. Kendime sürekli bunun gerçek olduğunu hatırlatıyorum. Damat sağdıçı ile birlikte bir o yana bir bu yana yürüyüp gelini bekliyor, gelin babasının kolunda salona giriyor, çiçek kızlarla ve nedimeleriyle birlikte. Nikah törenini yöneten kadın uzun bir konuşma yapıyor, sürekli ayağa kalkmaya davet ediyor bizi. Karı koca ilan edildikten sonra Ripley Castle bahçesine çıkıyoruz ve kokteyl başlıyor. Tanya sağolsun bütün misafirlere tembih etmiş beni hiç yalnız bırakmıyorlar. Kokteylden sonra 5 gibi akşam yemeği başlıyor. Oturma düzeni, kartvizitler her şey mükemmel şekilde düzenlenmiş ve hayatımın en lezzetli düğün yemeğini ve chesecake'i tadıyorum, her şey o kadar boldu ki ancak dans edersem yediklerimi yakabileceğimi düşündüm. Yemek sonrasında damat, sağdıçı ve gelinin abisi birer konuşma yaptı, büyülenerek izledim. Saat 8 gibi akşam davetlileri gelmeye başladı ve dans salonuna geçtik, o kadar keyifli ki muhtemelen yüzyıllar önce de aynı rutini izliyorlardı, yemek ardından dans. Gece 2 de eve döndük.
|
Harrogate Walktour |
|
Royal Bath |
14 Ağustos Cumartesi:
Sabah kahvaltıyla
birlikte kendimizi dışarı attık. Ev sahibemiz bana katılmaya
karar verdi ve uzun bir yürüyüş başladı. Harrogate'i gündüz
gözüyle ve yürüyerek keşfe çıktık. Sakin ve yemyeşil bir
yer, Harrogate council oldukça aktif ve yeşilin korunmasına önem
veriyorlarmış. Yolumuzun üzerinde antika dükkanını görüyorum, o
kadar ilgi çekici ki biraz sonra kendimizi içeride buluyoruz.
|
Harrogate Memorial
|
Yürüye yürüye
Savaşa anıtının önüne geliyoruz, karşısında ise insanların
sıra beklediği Bettys Cafe restaurantı var. Gözüme free walking
tour tabelası çarpıyor ve hemen fotoğrafını çekiyorum, Blue's
Pub'un önünden geçerken akşam live müzik olduğunu görüyorum ve
hemen akşamda gelmek üzere sözleşiyoruz. Harrogate; sülfürden
zengin olan suyuyla, Türk hamamıyla ünlü. Çeşmenin başında
yüzümü suyla yıkıyorum. Su her yerde şifadır, çeşmenin hemen
yanında Valley Park var, her yerin yemyeşil olduğu yetmezmiş gibi
bir de çok büyük çiçeklerle bezenmiş orman gibi parkları var.
İçinde Japon bahçesi ve dilek kutusu var, ara ara yağmur yağsa da
parkın keyfini çıkarıyoruz.
|
Royal Baths
|
|
Antika dükkanı |
Akşam yemeği için
eve dönüyoruz, evde herşey olduğu için ezogelin çorbası
yapmaya karar veriyorum. Oldukça başarılı, saat 9 gibi Blues
cafeye geçiyoruz, samimi sıcak bir ortam, ancak küçük bir alan.
Burada 70 yaşında da insanları pup da dans ederken
görebiliyorsunuz ve çok hoş oluyor, dansın ve müziğin yaşının
hiç bir zaman geçmediği bir yerdeyiz ve burası tam benlik!
1 saat kadar müzik
dinledikten sonra eve geçiyoruz, bugün de mutlulukla bitti.
|
Harrogate Kükürtlü su çesmesi |
15 Ağustos Pazar:
Kahvaltıdan sonra dün gördüğüm free walking tour'a kaydımı
yapıyorum. 13:30 da ki tura yine son anda yetişiyorum, hemen hemen
dün gezdiğimiz yerleri geziyoruz 1.5 saat kadar. Sonrasında ev
sahibimizle meşhur Bettys de buluşup kahve ve keklerinden
tadıyoruz. Sakin ve huzur dolu, sokaktan geçerken insanların
adınızla seslenip durdurduğu samimi bir yer, genellikle
emeklilerin yaşadığı yermiş bilmiyorum emekli olursam gelip
yaşar mıyım ama tekrar gelmek için güzel sebeplerimin
olacağından eminim.
|
Valley Garden |
Hayat sizi bir yere
davet ediyorsa vereceği hediyeler vardır diye başlamıştım, ben
hediyelerimi topladım, bir sürü güzel insanla tanışıp, yeni
yerler keşfedip, evime yani Londra'ya dönüş yolcuğumda bloğumu
tamamlıyorum. Londra'ya dönerken evime dönüyorum hissi çok güzel
ben olmuşum burada demektir.
“Hiç kimse kendisi
için gizlenen müjde ve mutluluğu bilemez” deyip burada
bırakıyorum. Daha nice mutluluk ve güzelliklere kavuşmak
dileğiyle