İlk Londra seyahatimi 2011 yılında yapmıştım. O zamandan beri Londra'ya her 3 yılda bir düzenli aralıklarla gider oldum. Sanki kendi uzaktaki evim, ara ara özlediğim ve görmeye gittiğim.Allah'a çok şükürler olsun bir sürü ülke ve şehir gezmek nasip oldu ancak hiç birine tekrar gitmek için özlem duymadım. Ama Londra öyle mi ya!
Hatta 2016 yılında Nisan ayında kız arkadaşlarımla doğum günümü kutlamak için gitmiştim o seyahatimi yazmadım. Ama bu sene yaptığımız seyahat benim için çok özel, o nedenle burada yerini alıyor.
Ağustos ayında Londra'ya gitme fikrimi ortaya attığımda kız kardeşim, sevgili yeğenimi de götürmemi söyledi. O da yaz başında yaz okuluna gitmişti ve tekrar gitmek için gün sayıyordu. Tarihleri onun doğum gününe uyacak şekilde uyarladık. Hatta o kadar ki okul tatiline bile denk geldi.
Önce maliyetler:
Ucak bileti Pegasus: 1096 TL
Airbnb tüm ev konaklama kişi başı: 2176 TL Bir önce gittiğimizde kaldığımız Pollyanna'nın evinde kaldık.
Vize: 724 TL (Aracı kurumlar ayrıca 700 TL istiyor, ben online kendim dolduruyorum artık. Bununla ilgili aşamaları buradan okuyabilirsiniz)
Seyahat sigorta: 54 TL
Kültürel harcamalar:
London eye+sea world+river cruise turu: 350 TL
Sehrazat Müzikali: 260 TL
15 Kasım Cuma:
Sabah erken saatte Sabiha Gökçen havalimanına doğru yola çıkıyoruz. Öğlen gibi Londra'daki evimize varmayı planlıyorum. Evimiz diyorum çünkü ben daha önce aynı evde kalmıştım. Kızkardeşim ÜmmüGülsüm'ün Londra'ya ilk seyahati. Murat ise yaz okulu için Londra'daydı ve hali hazırda çok sevmişti. 3 saatlik farkla sabah 9:30 da Standsted havalimanına iniyoruz. Korktuğumun aksine güzel bir hava var. Heyecanlıyız. Tren mi otobüs mü derken kararsız kalmıştım varsın 1 saatlik otobüs yolculuğu olsun. Etrafı seyrederek gitmeye karar verdik.
Victoria Otobüs istasyonunda
Victoria Otobüs İstasyonu |
Ev sahibimiz anahtarı saksının içine bırakmıştı. Elimle koymuş gibi anahtarı alıp eve girdik, daha önce airbnb'de kaldığım için bana normal gelen bu hareket sanırım kızkardeşimi şoka soktu. Hiç bilmediği bir ülkede hiç bilmediği bir eve girip dolaşmaya başlayınca hafif bir güvenlik krizine girdi. Ama bize hiç bir şey demedi. Ben mi nereden anladım? Biraz dinleneyim diye saat 4'te girdiği yataktan akşam yemeği dahil çıkmamasından. İlk gün herkes için zordur ben de ilk gittiğim yerde ilk gün valizi açmam bile, alışmak için kendime zaman veririm. Sanıyorum konfor alanından çıkmakla alakalı bir şey bu.
Ümmügülsüm uyurken biz de Murat'la yerel markete gidiyoruz, kahvaltılık ve akşam yemeği için bir şeyler alıyoruz. Elimizde market poşetleriyle bizi sokakta gören imkanı yok yabancı olduğumuzu daha ülkeye bir iki saat önce giriş yaptığımızı anlayamaz. Öylesine iyice araziye uyum sağlıyoruz.
16 Kasım Cumartesi:
16 saat kesintisiz uyuyan sevgili kardeşim sabah erkenden uyanıp kahvaltıyı hazırlamaya başlamış bile. Evde kahvaltımızı yapıp ve sandviçlerimizi hazırlayıp yola çıkıyoruz.
Bugün Buckingham Palace Changing Guard seromonisini izleyeceğiz. 11'e kadar Saray'da olmalıyız. Hani şu Megan Markle'nin genç kızken gelip demirinde poz verdiği ve sonra aynı saraya gelin gittiği yer.
Şansımıza bugün asker değişimi yokmuş. Sarayın bahçesinde bol bol fotoğraf çekinmekle yetiniyoruz. Pazartesi günü Murat'ın doğum günü ve o günü tamamen onun istediğine bıraktık. Hard Rock cafe'yi istedi. Pazartesi günü için rezervasyon yaptırmak üzere Sarayın bahçesinden ilerliyoruz. Hava şansımıza bugün de çok güzel.
Bugün Cumartesi olduğu için Nothing Hill'de
ikinci el pazarı var. Pazartesi akşamı için Hard Rock cafeye rezervasyon yaptırıp, underground'a geçiyoruz. Nothing Hill her zamanki gibi bazı şeylerin değişmediğini görmek güzel. Sağlı sollu hediyelik, otantik malzemelerle dolu. Plaklar, posterler meraklısı için şahane bir yer. Tabi ki NothingHill filminin çekildiği kitapçıyı es geçmiyoruz. Murat fotoğraf çekmekten hoşlanmıyor ama buranın cazibesine o da hayır diyemiyor. Bu pazara çilekli çukolatalı waffle yerim diye gelmiştim. Tüm waffle'cılar gitmiş. Çok üzüldüm. Evde hazırladığımız sandviçleri yiyip, merkeze geri geliyoruz.
China Town'un sokaklarını arşınlıyoruz. Gitmeden Ekşi sözlükten bir arkadaş ChinaTown'da bir yer öneriyor. Gözlerim onu ararken sokakları dolaşıyoruz. İllaki çok güzeldir ama alışkın olmadığımız için ne yiyebileceğimize karar veriyoruz ne de süpermarketinden bir
şey alabiliyoruz. Sadece çubuk alıyoruz. Canlı müziğin olduğu Irish Pub'a gidiyoruz ama o da ne bu akşam canlı müzik yokmuş. Biz de evimize dönmeye karar veriyoruz.
17 Kasım Pazar:
Bugün herkesin kendi programı var. Murat daha önce İngiltereye yerleşmiş Dursun abisiyle buluşup bilgisayar oyunu almak için Westfield's gidiyor. Ben de İstanbul'da iken hizmet vermeye başladığım Mr Dave ile iş görüşmesi yapacağım. Ümmügülsüm ise Müze gezmeye gidecek. Akşam üzeri buluşup müzikale gideceğiz. Biletleri İstanbul'dayken almıştık. Bir şehri ziyaret etmeden önce yapılabilecek en güzel şeylerden biri şehirdeki aktivitelere öncesinden bilet alıp katılmak. En sona bıraktığınızda ya karar veremiyorsunuz, ya son dakika biletleri pahalı oluyor ya da bilet kalmıyor. Ama böyle elinizde biletle kendinizi o şehre ait hissediyorsunuz.
Saat 13:00'de Mr Dave ve eşiyle buluşmak üzere Covent Garden Hotel'e varıyorum. Her zamanki alışkanlığımla randevüme geç kalıyorum ama onlarda uzaktan geldiler. Otelden içeri girdiğimde gerçekten 2015 yılından beri verdiğim emeklerin meyvesini o an aldığımı hissediyorum. En nihayetine kendi işimi yapmaya karar verdikten 4 yıl sonra Londra'da şık bir otelin kafesinde müşterimle buluşmaya gidiyorum. Bu deneyimi yaşatan ve bu imkanları olduran Rabbme şükürler olsun deyip içeri giriyom. Mr Dave'in eşi türk, o yüzden türklere aşina. Güzel ve samimi bir sohbet geçiyor aramızda bu arada kardeşim en yakın müzeyi gezmek üzere bizi yalnız bırakıyor.
Saat 4 gibi toplantımız sonra eriyor. Kızkardeşime katılmak üzere National Portrait Müzesinin önüne yürüyorum. İngiltere pahalı bir yer olmasına rağmen bir kez şehre adımınızı attınız mı vakit geçirebileceğiniz ücretsiz müzeleri ve parklarıyla sizi kucaklıyor.
Müzikal'den önce bu kez China Town'da Misato'ya şans veriyorum. Tiryaki soslu tavuk alıyorum 5 pound'a. Bu arada Londra'da kendi içinde pahalanmış. 5 pound'a fish&chips falan olurdu kalkmış. Pubların menüsü pahalanmış. Steak 11 pound civarındaydı 13-14 pound olmuş. Zaten olmuş 7 küsür pound. 5 pound'a bir koca tabak dolusu pirinç, tavuk ve yeşile gözlerim doymuyor. Tadı da nefis olmuş. Take away yapıp dışarıda yiyorum.
Müzikal'in olduğu London Coliseum binasının önüne geliyoruz. Scheherazade/Chopiniana Abay Kazak Devlet Opera ve Balesinin sergileyeceği müzikal saat 19:30'da başlıyor Murat halen yolda. Büyük ihtimalle ikinci yarıya yetişebilecek.
Kızkardeşimle koltuklarımıza geçiyoruz. Biletler uygun olmasına rağmen sahneye erişim oldukça iyi. İlk yarıda modern bale gösterisiyle yorumlamışlar, ikinci sahnede kazak yorumu vardı ve şahaneydi. Çok iyi bir seçim olmuştu. Hem gözümüz hem kulağımız şenlendi. Hayatta bazı anlar vardır ve gerçekten kendinizle ve yaptıklarınızla seçimlerinizle bir an gurur duyarsınız. Londra'da kızkardeşimle birlikte Şehrazat müzikalini izlemek kendimi inanılmaz iyi hissettirdi. Bu bizim gibi herşeyi kendi eliyle yapanlar için gelebilecek güzel yerlerden biri ve bu günlere bizi eriştiren Rabbimize şükürler olsun. Murat trafikte kaldığı için maalesef yetişemedi. Doğrudan eve geçti. Biz de müzikalden sonra evin yolunu tuttuk. Kaldığımız evin yolunun üzerinde heybetli bir kilise var. Sanki penceresinden her an bir hayalet fırlayacakmış gibi, sessizce mezarlığı olan bir bahçesi var ve biz de oradan yürümek zorundayız. Yolun ortasında bir tilki durdu, kardeşime ses etmiyorum tilki dersem korkar diye, yokmuş gibi davradım öylece sokak köpeği muamelesi yapıp yanından geçtik. Londra'da tilkiler köpek gibi olmuşlar, daha öncesinden biliyordum. Sadece evlerin önünde deri ayakkabı falan olursa onları kemiriyorlarmış. Ertesi gün kızkardeşim itiraf etti, tilkiyi o da görmüş ama ben korkmayayım diye ses etmemiş. Kardeş olduğumuz bu kadar mı belli olur:))
18 Kasım Pazartesi:
Bugün günlerden Murat! İyi ki doğdun ailemizin kızkardeşimden olma biricik ve tek yeğenim. Göz bebeğimiz bugün 15 yaşına giriyor. Dile kolay, annesinin karnındayken ismi belliydi ona murat murat diye seslenirdim. ilk doğduğunda bir an önce büyüse de arkadaş olsak derdim ama hiç 15.yaş gününü Londra'da birlikte kutlayacağımız aklıma gelmedi. Hayalini bile kurmamıştık. Bazen hayatımız hayallerimizden bile daha güzel olabiliyor. Kahvaltıda ilk mumumuzu üflüyoruz. Gündem çok yoğun Bu arada kaldığımız evin mutfağı şahane ve mini bir kış bahçesi ve yaz bahçesi var. Evde keyif yapmak için çok ideal. Günümüzün her anı güzel geçiyor burada. Kendimizi Londra'lı gibi hissediyoruz. Bugün London Eye, sonra river cruise var. Bu akşam daha önce Edinburg'da evinde kaldığımız sonra İstanbul'da misafir ettiğimiz Nadia ile yemek öncesi buluşacağız. Maalesef doğum günü yemeğinde bize katılamadı çünkü dönüş bileti gece geç vakit hemen iki katına çıkıyor. King Cross tren istasyonunda olacağız.
London Eye biletimiz saat 13:00 için. Kahvaltı sonrasında London Eye yolunu tutuyoruz. İki defa kapısına gelip binmemiştim. Gezilecek ve görülecek o kadar şey varken London Eye'a sıra ancak geldi. Yarım saatlik güzel bir tur atıyoruz. Londra'nın önemli noktalarına tepeden bakmak ve doyasıya fotoğraf çektirmek. Yarım saat hızlıca geçiyor. Nehir turuna kadar Tate Modern'e gitmeye karar veriyoruz. Yol üzerinde Noel için kurulan lunaparka gözümüz takılıyor. ve Murat Ranger'e binerek ilk açılışı yapıyor. River Cruise kıyıdan kıyıdan güzel konuşan bir rehber eşliğinde yaklaşık 40 dakika gezdiriyor. Tower of London'un altında poz vermek şahane. Nehir gezisinden sonra bir pub'da biraz soluklanıyoruz. Daha sonra Nadia ile buluşmak üzere King Cross istasyonuna gidiyoruz. Nadia'yı 2013 yılında misafir etmiştik. Murat o zaman 9 yaşındaydı, şimdiyse bir delikanlı oldu. 1 saatlik görüşmeden sonra Nadia'yı Edinburgh'a yollayıp,
Hard Rock cafe'ye geçiyoruz. Niyetimiz sakin bir akşam yemeği yemek. Tam siparişimizi verip etrafı incelemeye geçiyoruz ki birden 4-5 garsonun yan masada birden happy birthday diye bağırmasını duyuyoruz. Doğum günü böyle kutlanıyormuş. Kardeşim hemen bir doğum günü kutlaması organize ediyor. Yan masamızda bir aile var, anne, oğul ve torundan oluşan. Ara ara göz göze gelsek de temas kurmuyoruz, kendi aramızda ingilizce konuşuyoruz. Malum yurtdışında yabancı dilde konuşanların garipsendiği bir çağdayız artık. Enfes bir yemekten sonra doğum günü seromonisi başlıyor, Murat'ın gözlerinde gerçekten mutluluğu ve sevecenliği en sonunda görüyoruz. Onun mutlu olması bizi de çok mutlu ediyor. Her doğum günü özeldir, ancak bu doğumgününü hayatı boyunca güzel hatırlayacağından eminim. Bizden ona güzel bir hatıra kalıyor. Murat'a sen de baba olunca eşini, çocuklarını böyle güzel yerlere getirirsin diyorum, o da elimden gelen en güzel yerlere götüreceğim onları diyor. Ne şanslılar şimdiden!
Hard Rock Cafe Doğumgünü Özel |
19 Kasım Salı:
Bugün paket olarak aldığımız London Akvaryum günümüz var; London Eye+River Cruise+London Aquarum paketini satın almıştım. Kahvaltıdan sonra Akvaryuma geçiyoruz.. Akvaryum doğrusunu söylemek gerekirse çok gözüme gelmedi... Londra deyince herşeyin harika ölçülerle yapıldığı ve servis edildiği bir şehirde akvaryum biraz amatörce geldi. Daha çok öğrencilere ve çocuklara hitap eden bir yer gibi geldi. İçeride çeşitli deniz canlılarına göz atarken onların da bize göz attığı fikri enterasandı. Hatta bir tanesi bayağı bayağı bizi misafir etti.
Akvaryum'dan sonra Westfield alışveriş merkezine geçtik. Avrupa'nın en büyük alışveriş merkezleriden biri ve içeride sayısız marka var. İstanbul'da alışveriş merkezlerine aşina olduğumuz için ve alışveriş yapma niyetimiz olmadığı için mağazalara bakmakla geçirdik zamanımızı. Kızkardeşim Sketcher mağazasından bir ayakkabı beğendi; Covent Garden Şubesinde varmışmış, Diğer şubede bir kaç saatliğine rezerve ettiler bizim için. Doğrudan kendimizi Covent Garden Sketcher şubesine atıyoruz. Kardeşim mutlu Sketcher mağazasından çıkıyoruz.
İstanbul Toastmaster Klübü üyesi olduğum için hangi şehire gidersem gideyim mutlaka Toastmaster toplantısına katılmayı seviyorum. Bu aksam Toastmaster Toplanstısı için otelin yolunu tutuyoruz. Murat'cım misafir konuşmacı olarak sahnede yerini alıyor. Geleceğin Toastmaster'i... Güzel bir gecenin ardından evin yolunu tutuyoruz.
20 Kasım Çarşamba:
Bugün Kızkardeşim İstanbul'a geri dönüyor bizi bırakıp. Günler hızlıca akıp geçti, Onu Victoria Coach Station'a bırakacağım. Murat evde kaldı. Ben ise daha önce ofislerinden kiralama yaptığım E-Ofis şubesini ziyaret edeceğim. Kim bilir kısmet belki bir gün kendim de ofisimi buradan tutarım. Seviyorum Londra'yı. İnsan hayallerinin peşinden gidince Allah'da ona umulmadık yerlerden kapılar açıyor, ama ne zaman ki insanların peşinden gittim hep yarı yolda kaldım.
Tottenham Court Road'da kiEofis'te beni çok sıcak karşıladılar, hatta denemem için 2 saatlik kullanım hakkı verdiler. Hemen Açık alana geçip çalıştım, kendimi o enerjiye uyumladım. Öyle kimi anlar çok uzun sürer ama kimileri de kısa olmasına rağmen çok anlamlı. Akşam Meetup gruplarından birinde yer alan Pubquiz var. Ona gitmek için yola çıktık. İlk defa evsizlerin yattığı metrodan çıktım ve biraz kötü olduk açıkcası. Pub'a gittiğimde de kimseyi bulamadık doğruca eve döndük. Bazen oluyor yapacak bir şey yok.
22 Kasım Cuma:
Bugün HydePark'ta WinterWonderland açılıyor. Ayrıca İstanbul'da tanıştığım Shaba'na ile buluşacağız. Marble Arch İstasyonunda Shabana ile buluşuyoruz. Arkadaşlarımla farklı ülkelerde tekrar tekrar görüşmeye bayılıyorum. Çok büyük bir eğlence merkezi açılmış, Dönme dolaplar, buz pisti, korku evi, Ranger, Mancınık, daha aklınıza ne gelirse. Bilet fiyatları ortalama 9 Pound. Mancınık için Murat şansını zorluyor. İki kişi binmesi gerekiyor biz binmek istemiyoruz. 20 dakikalık bir bekleyişten sonra nihayet bir türk aileye denk geliyor. Biz Shabana ile kahvenin keyfini çıkarırken Murat parkın altını üstüne getiriyor. Sonra güzel bir günden sonra eve dönüyoruz. Aklıma iki şey kalıyor, Misako'da tereyaki soslu tavuk ve Lunapark'taki korku evi. İnşallah bu ikisi için tekrar gideceğiz.
23 Kasım Cumartesi:
Bugün Londra'dan İstanbul'a ayrılıyoruz. Ama Londra bizi bir türlü göndermek istemiyor. Neredeyse uçağı kaçıracaktık. Böyle stresli bir havalimanı yolculuğu yaptığımı hatırlamıyorum. İlk önce raylara biri dönmüş Underground kapandı. Sonra taksi tutmak istedim, taksi yoktu. Otobüse bindik 15 dakika surer demişti 50 dakika sürdü. Victoria Station'da otobüsü kaçırdık başka bir firmanın otobüsüne bilet aldık, yarım saat geç kaldı ay böyle herşey olmaması için sanki el birliği yaptı. Havalimanında bagajları verdiğim andaki mutluluğu tarif edemem. Öyle ki 10 Pound verdim Murat'a bunu kutlaması için, çukolata ile kutladık ve bir maceranın daha sonuna geldik...
Mini slayt gösterisi:
https://youtu.be/zKFVUijBZQQ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder